3 Ekim 2012 Çarşamba

"Toprağın Çocukları" Görmek Lazım !...



   
    Eleştireceğim ama kıyamıyorum.

   Dün sinemadan çıkınca "valla şöyle zehir zemberek bir kritik yazmazsam olmaz !" dedimse de, bu gün hafakanlarım biraz yatışınca biraz da filmin yapım süreci hakkında araştırma yapınca (yok atlar mevzuu, yok filmin Erkan Can'ın arabasından çalınması ve tabiyki gönüllülük (bilaücret çalışma vs.)) yok dedim bari eleştirilerimi bari en alta yazayım da yine fenalığımı yapayım ama son tahlilde gidilmesi gerektiğini falan belirteyim. Şimdi böyle yazınca bundan sonra pek bir şey yazmaya da gerek yok... Ama iki satırlık ağ güncesi mi olurmuş ? Yazacağız biraz daha...

   Kabul edilsin edilmesin, "terörist/komünist" yetiştirdiler tartışması yapılsın yapılmasın bu ülkede bir "Köy Enstitüleri" gerçeği, bir İsmail Hakkı Tonguç kavramı vardır. En büyük mottom : "Ayinesi İştir Kişinin, Lafa Bakılmaz"dır. Ne yapmış bu köy enstitüleri : 

  • köylüyü bilinçlendirmişler,

  • bilinçlenmeye yönelik bir nesil yetiştirmeye koyulmuşlar,

  • en iyi öğretmenleri, en önemli eğitimcileri enstitülerde görevlendirmişler,

  • cahilliğin zincirlerini kırmaya çalışmışlar,

  • karanlıkta ışıklar yakmaya çabalamışlar,

  • paylaşımcı bir ideoloji benimsemişler, (bunu komünizmle özdeşleştiren olabilir lakin "komşusu açken, tok uyuyan bizden değildir" diye bir hadis-i şerif hatırlamaktayım, yamuluyorsam düzeltin !)

  • ve daha bir çok buna benzer şey daha. Ama uzun yazınca okunmuyor diye kısa tutuyorum.
   Şimdi bunlar bize fazladır. Ataların dediği gibi "Sen bir garip çingenesin, gümüş zurna neyine !"dir. Bize İmam hatipler gereklidir. Düşünen insan, ülkeme lükstür. Bu toplum; ne rönesans, ne reform, ne ekonomik devrim görmüştür, din savaşları yaşamamıştır. Bu haliyle hasbelkader Kurtuluş Savaşı ve Atatürk mucizesiyle bugüne kadar gelmiş, yalnız Osmanlıdan kalan "devlet" kavramını güç bela (o da altıyüz (600) yılda) kavramış, "ulus" kavramını daha idrak edememiştir. Şimdi sen bu ülkede gariban köylü çocuğunu köyünden alıp karşısına profesörler, sanatçılarla metamorfoza sokarsan, bilimsel tarım, özgür sanat, eşit toplum gibi zararlı fikirleri benimsetirsen, hem sanatçı, hem köylü, hem usta yaparsan;  zinde kuvvetlerin yanısıra statükoyu kendine düşman edersin. O eğitim ocaklarını da rakip iktidar değil seni inşa eden iktidar lağveder (Bkz.Şevket Süreyya Aydemir "Toprak Uyanırsa").

   O eğitim kurumlarının emektarlarının çocukları da böyle müsamere tadında filmler yapıp dertlerini, meşazlarını tam anlatamazlar. Dünyanın en güzel filmlerine konu olabilecek meşaz, heba olur gider.  Nasıl hüzünleniyorum anlatamam. 

   Film kötü, film felaket ama maksat o kadar iyi niyetli ki sinemada görün, olmadı dvd'sini alın, olmadı (uzak ihtimal ama) televizyonlarda yayınlanırsa o zaman seyredin (bari reytingi artsın), olmadı eşe dosta önerin. Zaten az salonda az seansta gösteriliyor "yav bu filmin de böyle bir izleyicisi varmış demek ki" mesajını vermek için bile gitmeye değerdir.

    Kayıtsız kalmayalım....





Şimdi kritikler  (bunu da hicabımdan küçük yazıyorum ki fazla kolay okunmasın) :

  • Yeniyetmeliğimin önemli bir kısmında çingene mahallesine komşu yaşadım. Bir sürü roman arkadaşım oldu. Hiç filmdekiler gibi sarışın mavi gözlü, boşnak aksanlı (Suzan Kardeş'ten bahsediyorum) çingene görmedim, öyle giyinen çingeneler hiç görmedim (sanat yönetmeninin çok çalışması gerek)
  • Filmin aktardığı dönemde çingeneler tarot nedir bilmezken, kamptakiler açıyordu.
  • Aynı bakracın üç farklı yerde kullanıldığını gördüm (naif hata)
  • Suzan Kardeş, "Celem Celem"i (bir nevi roman milli marşıdır)  (Esma Recepova Ablaya da selam olsun) gayet içten ve dokunaklı bir şekilde yorumlamış.
  • Genç çingene; tiki gibi konuşmasa iyiymiş (örn. -gelmieyceaaam yaa !)
  • Keşke bu kadar muğlaklık olmayaymış (bozulan santral ne oldu ? vs.)
  • uzar gider...

1 yorum: