11 Mayıs 2013 Cumartesi

"Beyaz Türkler Küstüler" Evet !...

 
   80'li yıllardan hayli sonraydı. Özal gençliğiydik, apolitik, bilgisiz, kafası kesilmiş tavuklar gibi duvarlara çarpa çarpa koşuşturan. Hayatımıza aniden giren kavramları anlamlandırmaya çalışıyor, bize büyümüş gözlerle bakan atalarımıza-babalarımıza, kısık gözlerle bakıyorduk. Derken Bayan Alatlı'nın o meşhur dörtlemesine maruz kaldık. (Viva la Muerte,  Nuke Türkiye, Valla Kurda Yedirdin Beni ve O.K.Musti Türkiye Tamamdır) Artık çevremize daha farklı bakıyor, bazı kavramların daha fazla incelenmesi gerektiğini idrak ediyor ve daha fazla okuyorduk (..m). Fakire bu etkiyi yapmıştı bahsedilen dörtleme. Romana teşne olduğumdan roman muamelesi yapmaya çalışıyordum, olmuyordu. Sosyolojik araştırma desem o da değildi. Herhangi bir kategoriye dahil etmeye çalıştığımda hiçbirine uymayan ilginç bir deneyimdi. 
   Günay Rodoplu çevresinde akagelen ve dönemin ruhunu çok iyi yakalayan, inceleyen ve tespiti yapıştıran bir tespitler silsilesi demek daha doğru olur diye düşünüyorum. Nedir : bu dörtleme sayesinde sağ, sol, liberalizm, milliyetçilik, etnik milliyetçilik, kapitalizm, ülke, nekrofiliya, türkü, kökler ve daha sayamayacağım kadar çok kavram şekilleniyor, tanımlanıyor ve acımasızca eleştiriliyordu. Alatlı, herhangi bir kliğe dahil olmadan toplumda gördüğü ne varsa teşrih masasına yatırıyor ve en ince ayrıntısına dek didikliyordu. (bu didikleme huyu "Gogol'un İzinde" üçlemesinde de kendini gösterir ve bazen okura saçbaş yoldurtur) Ne yapalım ? Çaresiz Sayın Alatlı'yı kült yazarlarımızın içine kattık ve her kitabını zamana yaya yaya, sindire sindire okuduk. 
   Schrödinger'in Kedisi ikilemesi çok ilginç bir zamanda (2001'de) aynı yıl içinde iki kitap olarak yayımlanmış ve ütopik bir yapıt olmasına rağmen kendi özel okur kitlesi tarafından hemen benimsenmişti (kitapta adı geçen Ergenekon yapılanması özellikle dikkat çekiciydi).  
   Derken meşhur dörtlemenin beşleyeceğini öğrendik ve bekledik. Nihayet onsekiz sene sonra serinin beşincisine de usul usul başladık. Şeytan Sofrası'nda körfeze bakan sarışın bir kadının sırttan çekilmiş fotoğrafının görüldüğü kapak (önceki kitapların kapaklarının hiçbirinde fotoğraf yoktu) ve 455 sayfalık hacmiyle beni bir ay kadar meşgul eden kitap ancak dün nihayete erdi.
   Peşinen belirteyim : üslup, yöntem, tarz, janr (adına ne derseniz artık) dörtlemeyle paralel olsa da ilk dört kitabın çarpıcılığı bu kitapta yoktur. Ya geçen yıllar fakiri değiştirdi (buna inanmak istiyorum) ya da Hazret değişti. 
   Günay Rodoplu'nun ölümünden sonra anlatıcılığı Mehmet Sedes ve ikinci eşi Meral üstlenmekteler.  Kırmızı halı paçozluğu bölümüyle ve Hacı Taşan'ın muhteşem dizeleriyle başlayan eserde, zamanın ruhuna uygun olarak paçozluk, expatlık, pespayelik, müptezellik, puşlostluk (bkz.Dostoyevski) gibi çeşitli haller altında zuhur eden günümüz selebritilerine ve hallerine ver yansın edilmektedir. Kitapta adı geçen (günümüz popüler kültüründe çokça bilinen) çeşitli isimlerden bazıları, balık hafızamın hatırladığı kadarıyla şöyledir. Sevan Nişanyan, Mustafa Sarıgül, Ali Nesin, Betul Mardin, Ulus Baker (ki bu denli eleştirilmesini yadırgadım), Tarhan Erdem, Muazzez İlmiye Çığ, İnciluz Rahmi, Kürt aristokrasisi !, Gonca Kuriş ve niceleri...
   Yazılanlar sadece kişilerin çevresinde dönmemekte, yaşananlar da tespitlerden paylarına düşeni almaktadır. Bu sayede Apo'nun ideolojisi ile eski ahit arasındaki korelasyonu, genç siviller ve ışıkçı tayfasını (bkz.tebliğler)(bkz.ruhselman), masonik oluşumları, Türkmenbaşı faşizmi, yeni nesil mütedeyyin sosyete ve daha pek çok ahvali şaşırarak, silkinerek okuyoruz. 
   Velhasıl, kayıtsız kalınacak bir matbuat değildir. Okurken roman diye yaklaşmayın yeter. Yanında başka bir şey de okumayın (ben yaptım pişman oldum). İkinci ve üçüncü okumaları, hatta derin okumayı bile hakkeden bir eserdir. Alatlı fanları bitirmişlerdir çoktan da, bunlar yazara aşina olmayanlar için yazılmıştır.
   Bir de yıllardır anonim zannettiğim serçeli haikunun yazarını bana öğretmiştir ki, sağolsundur...  

"Kime kin ettin de giydin alları
 Yakın iken ırak ettin yolları
 Mihnet ile yetirdiğim gülleri
 Varıp gittin bir soysuza yoldurdun."
Hacı Taşan

"Ben sade bir serçeyim sazlıkların arasında
 Şarkı söylemem.
 Unutmam.
 Kışın gitmem."
Viktorya Tedoru

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder