15 Aralık 2013 Pazar

"In the House" Porno, satar...

   Pornografi için yapılan tanımlamalardan biri fakiri (belki de gereğinden fazla) düşündürmüştür. Kimin tanımladığını ve tam olarak mealini anımsayamıyorum ancak "pornografi, gözetlemenin verdiği hazdır" gibi bir şey deniyordu. Bu, oldukça geniş bir kavram. Herkesin aklına gelen klasik pornografinin dışında, günlük hayatta karşımıza çıkan bir çok olguyu da kapsıyor. 
   Hımm bakalım neler olabilir... Dedikodu mesela, orada bulunmayan bir birisi hakkında gerçekliği tartışılır bir şeyler konuşmak. Olabilir. Televizyonlarda her odasına kamera yerleştirilmiş reality şovları kaçırmadan izlemek. Banko olur !..  Sabah programları, evlilik programları (başkalarının mahremini gözler önüne serdiğinden). Olabilir (ancak insanlar mahremini isteyerek sergiledikleri için tam sayılmaz.) Örnekler uzar gider. Yazarın içsel hayatını ifşa ettikleri için anı kitaplarını okumak bile bu tanımın içine girebilir. (evet, çok uç bir örnek oldu bu !)
   Yukarıdaki girizgahın etkisiyle yorumlarsak hayli pornografik bir filmdir. Tretmanımız şöyle özetlenebilir. "Mösyö Jerman, öğrencisi Klod'un yazdıklarına sarar, olaylar gelişir."
   Yönetmenimiz Bay Ozon, beklenen frekansı gerçekleştirmiş. Yine sıradan insanların, aile kavramının, eşcinselliğin, kişilerarası ilişkilerin, aynaların kullanıldığı; içinde şiddetefektaksiyon olmadığı halde izleyiciyi hernasılsa koltuğundan kaldırmayan bir film çekmiştir.
   Kristinsıkattamıs haricinde diğerlerini tanımadığım oyuncular (evet hatta gıcık ikizler bile) iyi oyunlar çıkarmışlar (bu arada sinsi Klod'a alkışlar şakşaklıyoruz), sekanslar/planlar (en kısa sahne bile) şükela düzenlenmiş,  edebiyata bol bol gönderme yapılmış (yaratıcı yazarlık eğitimlerinde (var böyle eğitimler ve ayrı bir yazının konusudur) gösterilse yeridir), çok yeni bir kurgu tekniği kullanılmış (bazen neyin gerçek, neyin kurgu olduğunu karıştırıyor sinefil (bir sahneyi gerçek olarak izlediğinizi zannederken pattadanak anlatıcıların kapılardan çıkarak zuhur etmesi karşısındaki şaşkınlık !)), müzikler özenle seçilmiş; hülâsa ozon filmlerinden beklenen her şey gerçekleştirilmiştir.
   Nedir : filmimizin ilk yarısında, başlangıçta gerçekleşen ivme biraz düşmekte, hafiften gözkapaklarına mandalar çöreklenir gibi olmaktadır ancak sonlara doğru gerilim artmakta, finalde de her izleyen kendi sonucunu çıkarmaktadır. 
   Kapanış sahnesi mükemmeldir. Kimi sinefil Hiçkok'un "Arka Pencere"sine atıf yapıldığını öne sürebilir, fakirin çıkarımı ise "bakmasını bilene, hikaye çok" tur.
   Fransız sinemasına, edebiyata, ikilemlere ve kurguya aşinaysanız öneririm. Ancak holivut size çok iyi geliyorsa, bu kordela da size çok gelir, sıkılırsınız. Pas geçin, yormayın zihninizi. Herşeyin paket olarak geldiği başıkıçı belli olan filmler izleyin, hayat öyle de güzel. (bu memleketin çöpçüye de ihtiyacı var (hah bir elitistliğim eksikti o da oldu))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder