2 Şubat 2014 Pazar

Hindistan'a Gidecek Olanlara Öneriler.(1.Bölüm)


BU SAYIKLAMALAR, HİNDİSTAN'IN GÜNEYİ VE ARALIK 2013 
TARİHİ İTİBARIYLA YAZILMIŞTIR
  • Hindistan her halûkarda vize istiyor. Yeşil paşaport falan anlamıyor. 43 USD ve istenen belgeleri hazırlayıp, konsolosluğa gidip görüşmenizi yapıyor (Ankara'daki vize memurunun kulak tüyleri sizi hipnotize edebilir, dikkat !), akşama da güllü dallı vizenizi alıyorsunuz.
  • Air arabia ile gittik. Arapların Pegasusu denebilir. Fiyatları düşük, koltukları sıkışık, uçakta su bile paralı, ama servis edilen mamullerin fiyatı havaalanınkinden düşük, her uçuştan önce sefer duası ile pegasustan arak çocukların güvenlik kurallarını arapça terennümleri var. Aktarma noktası genellikle Dubai'deki en kıytırık havaalanı Şarjah. Bilmeyenleriniz olabilir. Dubaili arap çalışmaz. Bunun için islam ülkelerinden ucuz işgücü ithal eder. Bu kardeşlerimiz de zengin arabın kullandığı havaalanını kullanacak değil ya. Onun için 3.sınıf bir havaalanı yaparlar. Gariban müslüman kardeşlerim de burayı kullanır. Yiyecek içecek bölümünde elle yenilen yemekler gâni, kahve dükkanları ise sinek avlamaktadır. Hint lokantasında parata (hintli katmer) 4 dirhem yani 1 emerikındalırdır. Dutifriisi pek matah değildir. 
Her yer pırı pırıl ama en küçük rüzgarda
 her yer toz altında kalıyor.
  • Dubai için küçük notlar : para çölü yeşertmiş, tüm kent bir şantiye görünümünde, gıcır gıcır binaların üstü bir rüzgarda kumlu toz oluyor. Altyapı mükemmel, işletme sıfır. Burada yeşil paşaportlular eğer vakitleri varsa civardaki Şarjah'a gidip İslam Medeniyetleri Müzesini gezebilir. Bu müzedeki objelerin neredeyse tamamı pırıl pırıl parlamakta (yenilikten) yahut başka ülkelerdeki (genellikle yurdumdan) islam eserlerinin replikalarından oluşmaktadır. İşletme pek şarklı, ambiyans pek havalıdır. Görmeye değer mi ? Bana kalırsa değmez...
Müzede bunun gibi pek çok maket ve replika var. %50'si ülkemden.
  • Trivandrum havaalanı evlere şenliktir. Havaalanına girdiğinizde artık ekseniniz kaymaya başlamıştır. Pasaport kontrolündeki sarili teyzeler, kallavi bıyıklı esmer amcalar, büyük tüplü bilgisayar monitörleri ve uçak çıkışında yapılan xreyli güvenlik kontrolü (neden ?(uçakta patlatmadığım bombayı kokonat ormanında mı patlatacağım ?)) yurdum insanını hayretlere gark etmektedir. Havaalanından çıkınca karşılaştığınız rutubet ve sıcak insanı afallatır, tiryakiler hemmen paketlere hücum edebilirler. Amman diyim, açık havada sigara tüttürmek cezaya tabidir. İçmeyiniz, içirtmeyiniz.
  • Hindistan ucuz, Hintli fakirdir. Aralık 2013 itibarıyla 1 TL. 30 Rupidir. 300 rupi 10 TL., 3000 rupi 100 TL. yapmaktadır. (Bkz.matematik dahisi arakolpa). Thekaddy bölgesinde tarım işçilerinin yevmiyeleri 50 rupi civarındadır (aylık gelir 50-60 TL. civarı). 
  • Trafiği anlatmaya, yazma yeteneğim ve havsalam yetmez. Şöyle söyleyeyim : kainatın oluşumunu ve kaosu düşünün......
Yolların en sakin hali
  • Yollar genel olarak düzgün ve iyi asfaltlanmış, genellikle gidiş geliş tek şeritten oluşuyor ve (her britiş sömürgesi gibi) ters taraftan akıyor. Ucuz olduğundan genellikle kısa mesafeler için motorlu rikşalar ya da yerel deyişle tuktuklar (triportörler) kullanılıyor. Korna çalmak zaruri, arka plakalarda "sound horn" yazıyor. Lakin korna çalmakta (ülkemde olduğu gibi) herhangi bir tehdit, uyarı yok, sadece tespit var. "Geliyorum" dikkatli ol der gibi... Kaldığım sürede; kaza olacak diye gözlerimi kapadığım çok anlar oldu lakin bir tane bile trafik kazası görmedim.
  • İnsanlar çikolatanın çeşitli tonlarından oluşuyor (sütlü çikolata az, bitteri fazla). Güney bölgesindeki insanlar konuşurken kafalarını (boyun sabit kalacak, tepe bölge ise sağa sola gidecek şekilde) sallıyorlar, bunu o kadar doğallıkla yapıyorlar ki, ilk başlarda fark edemiyorsunuz. Sonra da fark etmeden bir bakmışsınız ki : alışmışsınız.
Çikolata renkli Hintli Kardeşlerim...
  • Kaldığım sürece pek çok bebek gördüm. Tek bir ağlayan sabi sübyana rastlamadım. Bir tek havaalanlarında gördüğüm ekonomik durumu genele göre iyi olan ailelerin çocuklarının (yok tablet için, yok tobleron için) vara yoğa ağladıklarını gözlemledim. Lakin yalınayak gezen hiç bir çocuk, ağlamadığı gibi gayet mutlu görünüyorlardı.
Çocukların şirinlikleri
  • Karıcığımla Thekkady bölgesinde yaptığımız bağımsız yürüyüşlerde, genellikle halkın kalabalık olduğu mekanları seçtik. Ayappa'ya doğru hac yolundaki hacıların arasında kaldık.  Çıplak ayaklı, üzerlerinde genellikle siyah ya da portakal renkli sarilerin olduğu, genellikle belden yukarısı çıplak, sakallı bıyıklı, esmer yüzlerce adam... Ne gözle, ne fiziki herhangi bir taciz olmadı. Bir de farkettik ki, o kadar kalabalık arasında yürüyoruz ancak bir kişi bile bize kazara dahi olsa çarpmadı. Bunu farkettiğimde dedim "açık tenli ve yabancıyız zaar, ondan dokunmuyorlar", sonra gözlemledim : kimse kimseye çarpmıyor, omuz atmıyor, geçmeye çalışmıyor, uyum içinde yürüyüp hayır yürümeyip akıyorlar. İnsan deresi gibi akıp gidiyorlar. Güzeldi...
  • Hintli kardeşlerim yemeklerini genellikle elleriyle yiyor. Sol el tabağı tutarken sağ elin parmakları yemeklerin içinde. İlk gördüğümde oldukça yadırgasam da sonraları alıştım. Daha sonra öğrendim ki, yemekle aralarına hiç bir şey koymamak ve yemeği daha iyi hissetmek için böyle yapıyorlarmış. Sonra daha iyi gözlemleyince : yemeklerinden tek bir kırıntı bile dökmediklerini, ağızlarının çevresinin tertemiz olduğunu hayretle gördüm.  Kendi hesabıma ben çatal bıçak kullandığım halde istemeden de olsa kırıntı döküyor ve arada sırada peçete ile dudaklarımı temizliyordum. Onlar bunu yapmıyorlar.
çatal bıçak ve kaşık yerine
baş işaret orta yüzük ve serçe parmaklar...
  • Hintli kardeşlerim, diş temizliğine maksimum özeni gösteriyor. En uyduruk evlerde bile bir teneke kutunun içinde diş fırçaları var. Garajda otobüs beklerken dişlerini fırçalayan Ayappa hacısı gördüm. Ya bundan ya da başka şeylerden olsa gerek hepsinin dişleri, piyano tuşları gibi pırıl pırıl.
Kınacı teyzenin yanındaki duvarda asılı
diş fırçalarına dikkat !..
  • Tüm yolculuğumda sadece tek bir kel hintli gördüm. Onunki de bir rahatsızlıktandı sanırım. Yoksa doğal kel yoktu. Gittiğimiz bölgenin bir kokonat cenneti olmasından dolayı herkesin saçı kokonat yağıyla pırıl pırıldı. Kısa saçlı tek bir kadın da görmedim. 
  • Kadınlar sari, erkekler ise bellerine doladıkları uzun etek tarzı bir şey giyiyorlar. Hava ısındığında bu etekler yarıya kadar katlanıp, kapri etek oluyor, serinlediğinde ise uzayıp maksi etek oluyor. 
Kaprili bir manav
  • Turistik olmayan yerlerde soru sorduğumuz bütün insanlar, yüzlerinde kocaman bir sahici gülümsemeyle size elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyor. Gözlerine baktığınızda gerçekten güldüklerini anlıyorsunuz. Bu insanlar beni çok mutlu etti. 
  • Turistik yerlerde ise dikkatli olun, maalesef turistin olduğu her yerde olduğu gibi burada da "ördeği yolalım" düşüncesindeki satıcılar maalesef mevcut. Bunun için kıyaslama yapın, kafanızdan TL çevrimini yapın ve muhakkak pazarlık yapın. Tanesini 200 rupiye aldığım deve kemiğinden kolyeleri, aynı satıcıdan üstelik altısını 200 rupiye aldım. Şimdi düşünüyorum da belki beşini yüz rupiye bile alabilirmişim. Neyse zaten çok ucuz, insanlar da fakir, bırakın biraz kazıklanın da insanlara biraz faydanız olsun...
  • İlk andan itibaren gördüğünüz için kanıksadığınız başka bir değişiklik ise binalar. Binaların sanki hepsi çok kirli ve rutubetli gibi duruyor. Sonradan düşündüm ki, bu coğrafyada altı ay hiç durmadan yağmur yağıyor ve durduğunda ise feci bir nem sıcakla birlikte bastırıyor. Bu durumda binaların bu şekilde olması gayet normal. Normal olmayan ise yağmur mevsimi biter bitmez bu binaların büyük çoğunluğunun ultra floresan renklere boyanması. Camgöbekleri, çingene pembeleri, fuşyalar, morlar gırla gidiyor.
En ağırbaşlı renkli evlerden biri !
  • En kıytırık bisiklet tamirhanelerinin bile tabelalarında "Engineering" yazıyor. 
  • İngilizce biliyorsanız sorun yok, az ingilizce biliyorsanız daha iyi. Hintli kardeşlerim de yara parçalaya ingilizce konuşuyorlar (ağızlarında selpak mendil unutulmuş gibi konuşuyorlar ama olsun). Bunun haricinde güneyde genellikle Malayalam (palindromik bir sözcüktür) konuşuluyor ki bunu da "bir tenekenin içinde çalkalanan çakıllar" şeklinde betimleyebiliriz. İki Hintli yarenin kafalarını sallaya sallaya karşılıklı malayalamca konuşmalarını izlemek, ekseninizi kaydırabilir. Bir daha eski siz olamazsınız.
  • Bir baktım ki yazacak çok şey var ve bu yazı uzayacak. En iyisi ben bunları bölüm bölüm yazayım da hem okuması hem yazması kolay olsun.
  • İkinci bölüm azz sonra...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder