3 Ağustos 2014 Pazar

"The Double" Doppelganger Filme Giriş.

   Dostoyevski'nin "Dvoynik" adlı romanının sinematikleşmiş halidir. 
   Norveç Nijerya melezi Bay Ayoade, zamanında değeri bilinmeyen ve şizofreniyi şükela bir şekilde anlatan bu zor romanı kendisine göre yorumlamış.
  Geçmiş ve distopik bir zamanda yaşayan Saymın, etkisiz elemandır, filigrandır ve hatta transparandır. Yedi yıldır çalıştığı işyerinde kimse onu tanımamakta, Annesi adam yerine koymamakta (ve hatta kimse adam yerine koymamakta), tam bir kakılmış portresi çizmektedir. Bir gün şirkete onun klonu gelir ve işe başlar. Ceymz adlı klon Saymın'ın zahiren aynı olsada dahilen tam zıttıdır. Olayla gelişir.
  Geçmişi konu almasına, çoğunlukla kapalı mekanlarda ve sarı ışıklar altında (gel de Bay Jöne'nin "Şarküteri"sine selam sarkıtma !) geçmesine rağmen alışılagelmiş sinema dilinin daha ötesinde bir ortam yaratılmış ve özellikle ilk yarıda sığ sinefillerin dahi ilgisini çekecek bir yapım olmuştur. 
   İkinci yarıdan itibaren diyalogların hızlanması, sahnelerin ardı ardına hızla ilerlemesi, bazı metaforik ögelerin derinleştirilememesi (albay, anne, güvenlikçi arap), sığ sinefile filmi sardırabilir, sıkı sinefile ise "nooluyoruz yav" nidaları eşliğinde bir pipo daha tükettirebilir (ayniyle vâki). Zannımca burada yönetmen Saymın'ın alter egosu mu desek, doppelganger'i mi desek ne b.k desek bilmem Ceymz'in onu yavaş yavaş hazmetmesini hissettirmeyi amaçlıyor. 
   Her ne kadar ikinci bölüm kafayı biraz karıştırsa da; oluşturulan atmosfer, mükemmel kostümler, retro müzik, ilginç kamera açıları, bir hızlı bir yavaş akan zaman, odasından karşı pencereyi gözetlerken Hiçkok'un "Arka Penceresi"ne çakılan selam, kifayetsizliği yüzünden kıçını ıslak havluyla dövme isteği uyandıran hep iki numara büyük takım elbiselerle gezen Cesiayzenberg, "al evde besle" hissi uyandıran Miyavasikovska yüzünden çok düşünmeyi göze alan sinefile önerilir. Çocuklarla izlenmez, ısrar etseniz bile izlemezler. O derece...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder